Dan Brown’ın kitabı “Da Vinci Code” tüm zamanların en çok satan kitaplarından birisi olarak New York Times tarafından ilan edildi. Ayrıca çok satanlar listesinde aynı anda dört kitabı olan tek yazar olma ünvanını da kazandı. Time Dergisi ise Brown’u dünyayı etkileyen 100 önemli insan listesine aldı. Kitapları dünyanın hemeh her yerinde 40 dile çevrildi, 50 mulyondan fazla sattı ve hala da satmakta. Dan Brown, Amherst College ve Phillips Exeter Academy mezunu, yazarlığa başlamadan önce İngilizce öğretmenliği yapıyordu. 1996’da şifre çözücülük ve gizli örgütlerle ilgilenmeye başladıktan sonra ilk kitabı olan “Digital Fortress” yazdı, kitap kısa zamanda listelerin başında yerini aldı. Yarattığı ulusal güvenlik sistemi, politika, sivil örgütlenme ve tekno gerilim bütünleşmesi başarılıydı ve bu çizgiyi ikinci kitabı olan “Deception Point”te de sürdürdü. ABD Başkanlık Ödülü’nü kazanmış bir matematik profesörünün ve kutsal müzik araştırmacısını oğlu olan Brown, sonraki çalışmalarını paradoksal felsefe, bilim ve din alanlarında sürdürmeye başladı, araştırmalarının sonucunda ortaya çıkan ilhamla “Angels & Demons”u yazdı. Kitap, bilin ve din arasındaki çekişmeyi ve rekabeti İsviçre’deki Cern Fizik Laboratuarı ile Vatikan arasındaki bir platformda anlatıyordu. Bu kitapta, Harvard’lı İkonograf ve Sanat Tarihçisi Prof. Robert Langdon, ortaya çıktı, Langdon daha sonra “Da Vinci Code”da da yer alacak ve sonunda da ünlü oyuncu Tom Hanks tarafından yaşatılacaktı. Dan Brown’ın eşi Blythe da, bir sanat tarihçisi ve ressam, yazarın son iki kitabında onun da önemli katkıları olduğu açıkça görülmekte. Karı koca, “Da Vinci Code”un yazılım sürecinde Paris’de uzun süre kalarak, Louvre Sarayı’nda araştırmalarda bulundular. Roman ilk yayımlandığında, Katolik Kilisesi´nin ve bazı tarihçilerin de sert tepkisine yol açmıştı. Konu kısaca şöyledir;
Da Vinci Code yani Şifresi’nde, Robert Langdon Harvard Üniversitesinde görev yapan Amerikalı bir simgebilim uzmanıdır. Paris´te verdiği bir konferans sonrasında görüşmek için randevulaştığı Louvre Müzesi Müdürü´nün o gece, üstelik onunla görüşeceği sırada öldürülmesi sonucu kendini "baş şüpheli" olarak olayların içinde bulur.??Dahası ölen müze müdürü arkasında bir not ve çözülmesi gereken bir bilmece bırakmıştır. Bu bulmacayı çözerken Robert Langdon´un en büyük yardımcısı Fransız polisinde Kriptoloji uzmanı olan öldürülen müze müdürünün torunu Ajan Sophie olacaktır.??Kitap her ne kadar bir bulmaca çözme oyunu gibi başlasa da, gizli tarikatlar, İsa peygamberin hayatında gizli kalan bilgiler ve hıristiyanlığın kökenleri gibi konulara da el atarak geniş bir kurgu içerisinde bizlere bir komplo teorisi sunuyor. Anlaşıldığı kadarıyla teorisinin gerçek olduğunu iddia etmek yerine, sadece kitabın merakla okunmasını garanti eden öğelerin üstünde duruyor Dan Brown. Çünkü kitabın sonunda komplo teorisiyle ilgili bir bulguya veya sonuca yer verilmiyor.??Sonuç olarak kitap kendini okutuyor, merak ve gizlilik unsurlarını dozunda kullanarak sizi sona kadar getiriyor ama herşeyin arkasında kim olduğu sorusuna verdiği yanıt tahmin ettiğiniz kişi oluyor. Ayrıca bilmeceye de tam bir çözüm alamadığınız için ikinci bir hayal kırıklığı yaşıyorsunuz.??
Kitap elbette ki çok satınca ortaya “Biz de varız” diyenler çıktı, “Tapınak Şövalyeleri” ve “Kayıp Mesih” gibi yine iyi satan kitapların yazarları olan Michael Baigent ve Richard Leigh, konunun kendi kitaplarından (Holy Blood, Holy Grail) çalındığını iddia ederek, o sırada beyaz perdeye aktarılmakta olan kitabın satışının ve film çekiminin durdurulmasını dava açarak talep ettiler. İşin ilginç yanı, her üç yazarın kitaplarının da aynı yayınevi yani Random House tarafından yayınlanmış olmasıydı. Dan Brown ise savunmasında, ana fikrin karısından geldiğini, doğal olarak başka kitaplardan etkilendiğini, tarihi gerçeklere dayandığını ve konunun alıntı değil, herkese ait olduğunu söyleyerek kendini savundu ve davayı kazandı, sonuçta tartışmasız haklıydı. Derken 11 Nisan 2006’da ortaya çıkan bir Rus bilim adamı da, Dan Brown´u intihalle yani alıntı yapmakla suçladı. Leonardo da Vinci uzmanı, sanat tarihçisi Mihail Anikin, AFP muhabirine verdiği demeçte, Brown´un dünyada ´´best seller´´ haline gelen romanında, kendi fikirlerini çalmış olduğunu iddia etti. St Petersburg’daki Hermitage Müzesi’nde çalışan Anikin, Amerikalı yazarı, romanın adını da kendisinden çalmakla suçladı. Anikin, ´´Dan Brown, benden özellikle Leonardo da Vinci´nin sadece ressam değil, aynı zamanda ilahiyatçı olduğunu öğrendi ve Mona Lisa tablosunun aslında herhangi bir portre olmayıp kiliseyi temsil eden bir istiare olduğu fikrini çaldı´´ dedi. Mihail Anikin, bu konudaki fikirlerini 1998 yılında Houston´dan sergi için gelen Amerikalı meslektaşlarıyla paylaştığını kaydetti. Rus bilim adamı, ´´Bunları o zamanlar William Sten´e anlatınca, benden bunları tanıdığı bir polisiye roman yazarına anlatmak için izin istemişti. Ben de izin vermiş, ancak o yazarın kitabında bu fikrin bana ait olduğunu belirtmesini istemiştim´´ dedi. Anikin, Brown´dan özür dilemesini ve manevi tazminat ödemesini beklediğini, aksi halde mahkemeye başvuracağını belirtti. Ama bunun da arkası gelmedi...
Bu arada 10 Mayıs 2006’da yapılan bir araştırmada, Fransızlar’ın % 31´inin Da Vinci şifresine inandığı belirlendi. Fransa´da düzenlenen bir kamuoyu araştırması, Dan Brown´un yazdığı "Da Vinci Şifresi" romanını okuyanların ya da kitabın içeriği hakkında bilgi sahibi olanların % 31´nin, kitabın "Hz. İsa´nın, yaşamına ilişkin tamamen veya kısmen gerçek bilgileri yansıttığı" görüşünü taşıdığı ortaya koydu. BVA kamuoyu araştırmasının anketine göre, kitabı okuyanların veya hakkında konuşulanları duyanların yüzde 24´ü, yazılanların kesinlikle İsa´nın yaşamına yansıttığı, yüzde 7´siyse kısmen yansıttığı görüşünde. Ankete katılanların yüzde 49´u, kitabın tarihi gerçekleri kesinlikle yansıtmadığını belirtirken, yüzde 20´siyse bu konuda kararsız olduğunu bildirdi.
Dan Brown´un ünlü romanında esinlenerek Amerikalı yönetmen Ron Howard tarafından yönetilen ´´The Da Vinci Code´´ isimli film, 17 Mayıs tarihinde, 59. Cannes Film Festivali´nin açılış töreninde gösterildi ve vizyona çıktı. 100 milyon dolarlık bütçeyle çevrilen film, birçok eleştirmen tarafından olumsuz olarak değerlendirildi ama seyirci aynı fikirde değildi ve film birkaç hafta içinde 200 milyon doları aşan bir gelir sağladı. Film gösterime girerken Vatikan’ın ikinci adamı olan Başpiskopos Angelo Amato, tüm Katolikleri filmi boykota çağırdı. Amato; “Tüm Katolikler filmi boykot etmeli, hatta aleyhine konuşmalı ve Kilise’ye yapılan suçlamaları reddetmeli.” diyordu ama görüldü ki yeterli olamamıştı.
Kısacası Dan Brown yüzyılın yazarı olma yolunda, edebiyatçılığı doğal olarak tartışılacak hatta reddedilecektir ama günümüzün dünyasında çok satmak, çok kazanmak ve kazandırmak sanatın tüm değerlerinden ve ölçülerinden ne yazık ki çok ötelerdedir. Fakat daha önemli olan Brown’un attığı taşın tüm kuyuyu bulandırmasıdır zira romanın içeriği tabu olarak bilinen ve saklanan gerçekleri zorlamaktadır ve daha da ötesini getirecektir yani yakın gelecek özellikle Katolik Kilisesi için kolay olmayacaktır..